Zaman Bilmecesi
Uzun bir aradan sonra tekrar Merhaba,
Bazen hayatı aylak aylak geçirmek için ürettiğimiz bahanelere kendimiz bile şaşırıp kalırız. Bugün, yarın yazarım derken, geçenlerde yeğenim Ece aradı ve ‘dayı uzun süredir bloğunda yeni bir yazı yok, neden yazmıyorsun?’ diye sorunca, artık yazmanın zamanı geldi dedim.
Bizim yaşlarda zamanın çabuk geçtiği algısı yaygındır. Aslında her insanda vücudunda yaklaşık 24 saatlik döngüler halinde çalışan bir biyolojik saat veya sirkadiyen ritim bulunur. Bu biyolojik zamanı etkileyen birçok faktör vardır. Bunlardan birisi de yaşlılık. Bir hipoteze göre, çocuklukta her an yeni bir deneyim yaşandığından beyin her şeyi daha ayrıntılı işler ve zaman yavaş akar. Yaşlandıkça, beynin işlediği yeni bilgi miktarı azalır ve metabolizma yavaşlar; bu da beynin iki farkındalık arasında uyuklamasına ve zamanın daha hızlı akıyor gibi hissedilmesine neden olur. Benzer biçimde, mutluyken dikkatiniz, geçen zamandan ziyade etkinliğe odaklandığı için zaman kısa hissedilir. Sıkıntı, korku ve kaygı, dikkati geçen zamana yönelterek sürenin uzamasına neden olur. Bunları çoğunu yaşadığınıza eminim.
Zaman, sadece bireysel düzeyde değil, toplumsal ve kültürel düzeyde de farklı şekillerde algılanıyor. Genel geçer bir ifade ile batı kültürlerinde (ABD, İngiltere, Almanya, İsviçre gibi) yaygın olan bu anlayışta zaman, doğrusaldır ve değerli ve kıt bir kaynak olarak görülür, dolayısıyla programlara sıkı sıkıya bağlı kalınır. Bu kültürlerde bir anda tek bir işe odaklanmak ve dakik olmak büyük önem taşır. Öte yandan, Latin Amerika, Afrika ve Orta Doğu gibi kültürlerde yaygın olan anlayışta zaman, daha esnek, döngüsel ve ilişkiler odaklıdır. Zaman, sonsuz bir kaynak olarak algılanır; bu nedenle aynı anda birden fazla iş yapmak ve insani ilişkileri programlardan daha öncelikli tutmak normaldir. Bu farklılıklar, kültürlerarası iletişimde zaman zaman kazalara yol açar.
Zamanın genel tanımları, günlük algısı, fizikteki yeri (Newton ve Einstein’ın yaklaşımları), felsefi perspektifler (Presentizm, Eternalizm, Redüksiyonizm, Platonizm), biyolojik ve insani algısı (metabolizma ve yaşın etkisi) ve zaman ölçüm yöntemlerinin tarihsel evrimi (güneş saatlerinden atom saatlerine) hakkında birçok bilgiye ulaşabilirsiniz. Ancak şurası muhakkak ki, zaman kavramı hala birçok çözülmemiş gizem ve paradoks barındırmaktadır.
Günlük deneyimlerimizde zamanın geçmişten geleceğe, tek yönde aktığını (zamanın oku) kabul ederiz. Ancak fizik denklemlerindeki önemli bir nokta, zamanın simetrisidir. Denklemi ters çevirip, zamanın geçmişten geleceğe değil, gelecekten geçmişe aktığını farz etseniz bile denklemin matematiksel yapısı değişmez. Bu durum fizik yasalarının çoğu için geçerlidir ve zamanda ileri ve geri yönler arasında temel bir ayırım olmadığını gösterir. Peki, o halde neden biz zamanın sadece ileri doğru aktığını deneyimliyoruz? Bu sorunun cevabını bilim insanları termodinamik alanında arıyor. Termodinamiğin ikinci yasası, kapalı bir sistemin toplam entropisinin ( düzensizliğin veya rastgeleliğin) asla azalmayacağını, sadece artacağını veya en iyi ihtimalle sabit kalacağını belirtir. Yere düşen bir porselen tabak paramparça olur, bu entropi artışıdır. Porselen tabağın kendiliğinden birleşmesi ve eski haline aynen dönmesi, termodinamik yasalarına ters düşer çünkü entropide bir azalma getirir. Bu nedenle genelde kabul edilen görüşe göre, zamanın yönünün belirleyen entropi artışıdır. Kuantum mekaniğinde zaman, bir ölçülebilir nicelik olarak değil, sistemin evriminin gerçekleştiği bir arka plan olarak görülür, yani bir operatör olarak tanımlanmaz. Aslında fizik yasaları makroskobik ve mikroskobik dünyada da aynıdır. Ancak öyle görünüyor ki, makroskobik dünyada klasik fizik yasaları daha baskınken, mikroskobik dünyada kuantum yasaları daha öne çıkıyor.
Karmaşık bir zaman algısına sahip olan insan, geçmiş olayları anımsayabilir ve geleceğe yönelik planlar yapabilirler. Zaman algısı, yaşantıların, duyguların ve deneyimlerin süresinin tahmin edilmesi ve algılanması anlamına gelir. Ancak yukarıdaki paragraflarda örneklerdeki gibi bazı biyolojik veya psikolojik nedenlerle zaman algısında bazı çarpıklıklar meydana gelebilir. İnsanların yakın zamandaki olayları daha uzak, uzak olayları ise daha yakın zamanda hatırlama eğilimi yaratan teleskopik etki, daha kısa aralıkların göz ardı edilirken, daha uzun aralıkların abartılması (Vierordt yasası), ardışık uyarılar arasındaki zamansal sürenin, mekânsal veya dokunsal ayrılma nedeniyle gerçek süreden daha uzun veya kısa algılanması olarak oraya çıkan Kappa etkisi, göz hareketleri sırasında zaman algısının bozulması; örneğin, bir analog saate bakıldığında saniyenin ilk hareketinin normalden daha yavaş algılanması, özdeş olaylar akışındaki ilk ve son olayın algılanan süresinin fazla tahmin edilmesi (Oddball etkisi) benim bulabildiğim örneklerdir.
Yeri gelmişken bahsedeyim, zamanın bir ruhu olduğunu biliyor musunuz? Almancada buna ‘Zeitgeist’ diyorlar. Bu terim, belirli bir zaman periyodunun, bir tarih döneminin tanımlayıcı ruhu veya ruh halini, o dönemin fikir ve inançlarını yansıtır. O dönemde meydana gelmiş olayları incelerken veya yargılarken, eğer o zamanın ruhunu göz ardı ederseniz yanlış bir kanaate varmanız çok olasıdır.
Zaman, henüz tam olarak çözülememiş bir bilmece olarak, gelecekte teorilerin ve felsefi sorgulamaların merkezinde yer almaya devam ede dursun, gerçek hayatta bizim efendimizdir. Belki başta bu tabir pek hoş gelmeyebilir, ancak benim gibi birçok insan hayatının çoğunu ve en verimli kısmını bu efendinin arzuları doğrultusunda, bir yerlere yetişmek, bir şeyleri zamanında bitirmek, ona göre ayarlanmış birçok faaliyete katılmak için koşturarak geçirir. Kol saati adeta bizim prangamızdır. Ama öte yandan hayatla senkronize olmamızı sağlayan şey de zamandır. Ölümünü bekleyen insanların dahi zamanı sorduğuna şahit olmuşumdur. Bu sadece canlılarla da sınırlı değil, doğa bile onun koyduğu kurallara göre hareket ediyor. Sonuç olarak, biz gönüllü hizmetkârlar, yaşadığımız sürece bu kuvvetli efendinin arzularını yerine getirmeye devam edecekmişiz gibi görünüyor. Birgün artık zamana uymak zorunda değilseniz, başka bir ifadeyle, bu efendi sizi azat etmiş ise, bilin ki artık ya metafizik alemdesiniz ya da kuantum dünyasında elektron veya kuark seviyelerinde dolaşıyorsunuzdur. Ama ürettiğiniz eserler, fikirler, icatlar ‘eğer değerliyse’ sizden daha uzun süre yaşamaya devam ederler.
2 yorum “Zaman Bilmecesi”
Çok güzel yazmışsın. Gerçekten de bazen zamanı çok kolay harcıyoruz bazense bitmek bilmez bir küstahlık sergiliyor bize bu zaman denen efendi:)) Yine üzerinde hiç düşünmediğimiz içinde dönüp durduğumuz girdaptan bir an çıkıp onu düşünmeye sevk ettin. Bunun için teşekkürler.
Muhteşem bir yazı olmuş yine , tam da bu aralar, bu zamanın neden bu kadar çabuk geçtiğini sorgularken harika bir cevap aldım , suç zamanda değil , yaştaymış meğer …Bana yıllar önce bir saniyesini bile geri alamadığın tek şey zaman demiştin , çok sıkıldığım zaman hep bunu düşünür oldum artık ve dediğin gibi biz eninde sonunda zamana yenileceğiz ama güzel eserlerimiz , anılarımız varsa onlar hep var olacaklar 🙂 Kalemine sağlık 🙂 Yeni yazılarını sabırsızlıkla bekliyorum:))